Yenmez İçilmez Olduğunu Kabul Et, Plastiği Terk Et!
1972 yılından bu yana 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak anılmaktadır. Artık bu özel gün için “kutlanmaktadır” ifadesini kullanmak anlamını yitirmiştir. Çevrenin korunması için dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacı ile Birleşmiş Milletler öncülüğünde 100’den fazla ülkede gündeme getirilen Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması “Plastik Kirliliğini Yenme Zamanı” olarak açıklanmıştır.
Tüm dünyaya plastik kirliliğine yönelik çözümlere odaklanma daveti yapılmıştır.
Plastik Kirliliğini Yenme Zamanı
Okyanuslar dahil dünyanın her köşesini plastik atıklarla doldurarak yaşam alanlarımızı kendi elimizle yaşanmaz hale getirdiğimiz inkar edilemez şekilde ortadadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre mikroplastikler içme suyumuza bile karıştığı için insan vücudu yoğun şekilde mikroplastiğe maruz kalmaktadır. Kutuplarda dahi yoğun şekilde plastik atıklara rastlanmaktadır. Somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılı verilerine göre, bir haftada vücudumuza giren mikroplastik miktarı 5 gramdır. Yani her hafta bir kredi kartı hacminde plastik yediğimizi düşünebiliriz.
Bu korkunç tablonun bir başka boyutu daha bulunmaktadır.
Plastik üretiminde çok sayıda kimyasal kullanılmakta, plastik ürünleri geri dönüştürme işleminde de yine kimyasallara başvurulmaktadır ve bunların büyük bir kısmı kanserojen özellik taşımaktadır. Her anlamda dünyaya ve canlılara büyük zarar veren plastik kullanımının yaşamımızdan çıkarılmasının yolları aranmalıdır. Bunun için hükümetlerin ve şirketlerin plastik kirliliğini ortadan kaldıracak kararlı adımlar atması gerekmektedir.
Uluabat Gölü Hem Yaşamımız Hem Ülke İtibarımız İçin Önemli
Plastik ve atıkları dışında, çevre ile ilgili mevcut diğer sorunların da gündemde kalmasını sağlamak, çözüm bulunmasını sağlamak zorundayız.
Çevreyi hoyratça kullanarak yarattığımız iklim krizi nedeniyle ortaya çıkan sıcaklık artışları, aşırı hava olayları, bunlara bağlı oman yangınları, seller sadece insanları değil milyonlarca canlıyı olumsuz etkilemekte, bu sorunlar hepimizin varlığını ciddi şekilde tehdit etmeye, can almaya devam etmektedir.
Dünya Çevre Günü’nde yerel yaşam alanlarımıza ilişkin gelişmelere de dikkat çekmek istiyoruz.
Bunların başında Uluabat Gölü geliyor…
Uluabat Gölü, ülkemizin 16 Ramsar Alanı’ndan biridir. Yani bu bölge Uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi kapsamında özel korunmaya alınmış evrensel öneme sahip bir alandır. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, göl ve çevresinde 51 sekonder su bitkisinin, ikisi endemik olmak üzere 29 balık türünün, 200’den fazla kuş türünün, bir kurbağa türünün bazı memelilerin yaşadığı tespit edilmiştir. ( https://www.researchgate.net/publication/329962646_Uluabat_Golu_RAMSAR_alani_ve_biyolojik_zenginligi
Buna rağmen, tüm uyarılara karşın Uluabat Gölü’nü besleyen Kirmasti Çayı’na fabrikalardan zehirli atık bırakılmaya devam edilmektedir. Bunun sadece bölge halkını ilgilendirmediğini, o su ile sulanan arazilerde yetişen ürünlerin yurdun dört bir yanına nakledildiğini ve bu ürünleri tüketen insanların olumsuz etkilenebileceğini tekrar hatırlatırız. Uluabat Gölü’ndeki kirlilik bölgedeki hayvan çiftliklerini ve yaban hayatını da olumsuz etkilemektedir.
Uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış böyle özel bir alanın yakınına akademik odaların uyarılarına rağmen TEKNOSAB yani sanayi bölgesi oluşturulmaktadır. Bu durum akla, bilime ve insan vicdanına uygun değildir. Yeryüzü kaynakları sadece bize ait değildir. Bu dünyada birçok canlı ile birlikte yaşadığımızı hatırlamalıyız. İhtiyacımız olan üretimi kısıtlı kaynakları hunharca tüketmeden gerçekleştirebiliriz. İmzaladığımız uluslararası çevre düzenlemelerine uygun yatırımlar yapmak hem yaşamımız hem de ülkemizin itibarı açısından kritik önem taşımaktadır.
Uludağ’ın Talan Edilmesi Durdurulmalı
Dünya Çevre Günü aracılığı ile her canlının ekosistemde yeri ve görevi olduğunu hatırlatarak Uludağ Alan Başkanlığı’na da uyarımızı yapmayı mesleki sorumluluğumuz olarak görmekteyiz. Yaban hayatının korunması ve gelecek nesillere taşınması önemliyken, tüm dünyada yaban hayatının korunmasına yönelik iş birliği girişimleri ağırlık kazanırken ülkemizde bunun aksi adımlar atılması vicdana ve bilime aykırılık teşkil etmektedir. Meselenin akademik muhatapları dikkate alınmadan oldu-bitti anlayışı ile alınan kararlar geri dönülmez sonuçlar getirecektir. Uludağ Alan Başkanlığı adı ile yürütülen adımlar Uludağ’ın imara açılması ve talan edilmesine sebep olacaktır. Bölgenin doğal, tarihsel, kültürel alanları ranta kurban edilmek istenmektedir. Dünya Çevre Günü’nde bu talana izin verilmemesini, oksijen kaynağımızın tüketilmemesini, birçok endemik bitkinin yanı sıra hayvanların yaşam alanlarının korunmasını talep ediyor ve yetkilileri göreve davet ediyoruz.
Çevreye verdiğimiz hazar sonucu yarattığımız iklim krizi, kendini en belirgin olarak vektörel hastalıklarla gösteriyor aslında. Daha önceki yıllarda rastlanmayan bir çok vektörel hastalık, ‘’vektör’’ olarak adlandırılan sinek, sivrisinek, pire, kene gibi türlerin taşınması sonucu, ülkemizde de görülmekte, son yıllarda sıkça duyduğumuz Batı Nil Virüsü, Hantavirüs gibi hastalık etkenlerine daha sık rastlanmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, Tek Sağlık yaklaşımını iyi korumalı, popüler bir kavram olmasına izin vermemeli, dünyanın sağlıklı geleceği için, hepimizi ilgilendiren bir süreç olduğunu, sağlıklı yaşamı bütüncül değerlendirmenin tek yolu olduğunu ve sağlık sistemimizi, ‘’ korumak’’ üzerine inşa etmemiz gerektiğini unutmamalıyız.