Yüzümüzün gülmediği günlerden geçerken herkes yazı, güneşi, tatili bekledi.
Ancak geç gelen ve hâlâ devam eden yağışlar pek çok bölgede sele ve yıkıma sebep oluyor.
İklim değişikliği başlıkları atılırken ‘her şey olacağına varır, bize bir şey olmaz’ diyenler şimdi epeyce şikayetçiler.
Hemen belirteyim bizi bekleyen sadece alışkın olmadığımız hava olayları değil, doğanın çok başka sürprizleri de var.
Tıpkı ‘müsilaj’da olduğu gibi!
Denizden ayrı karadan ayrı saldırı altındayız.
Geçen yaz sivrisinekler nedeniyle özellikle çocukların hastanelik olduğunu biliyoruz.
Bu yaz ise vektör olarak tanımlanan sivrisinekler, böcekler, pireler, tatarcıklar vb. daha da güçlenerek geliyor.
Tehlike ‘Asya Kaplan Sineği’ne dönüşüyor, Hanta ve Batı Nil virüsü taşıyor!
Peki, buna hazır mıyız?
Asya kaplan sineği, at nalı kamçı yılanı, çam kesesi böceği vb. değişik şeyler duymaya başladık.
Yılanların tarlaları basacağı, şehirlerde göz açtırmayacağı iddiası var.
Hatta Nikaragua’da böcek hortumu videosu sosyal medyada izleyenleri dehşete düşürdü.
Tüm bunların şüphesiz çevre kirliliği ile ilgisi var.
5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında bir hafta boyunca ülke genelinde ve Bursa’da çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Farkındalık oluşturabilmek için denizden, ormanlardan, parklardan çöpler toplanıyor ve fotoğrafları servis ediliyor.
Bunu insanlar, toplum, yani bizler yapıyoruz!
Uzaydan gelmiyor, yoktan var olmuyor.
Sonuçlarına da hep birlikte katlanacağız, etkilerine birlikte maruz kalacağız.
Durum hayati tehlikeye dönüştü mü?
Bu soruyu ve vektörlerle mücadele konusunu Bursa Veteriner Hekimler Odası Başkanı Melike Baysal’a yönelttim.
Kulaktan dolma bilgilerle, yanlış ilaçlamalarla gidişatı kötüleştirmeden işin uzmanına kulak vermek gerekiyor!
***
Çevre kirliliği ifadesinden ne anlıyoruz?
Çevre kirliliğini sadece ‘’atık’’ olarak düşünmemek gerekiyor.
İnsanların yaşam tarzı, son yıllarda çevreye oldukça büyük zararlar veriyor. Tüketim alışkanlıklarımız, artan nüfus, ulaşımın kolaylaşması, endüstri gereksinimleri ve buna bağlı enerjiye olan ihtiyacın artması, göç, kimyasalların arıtmasız doğaya salınması gibi nedenlerle çevre zarar görüyor, üstelik hem karada hem denizde görüyoruz bu etkileri.
Bu nedenle iklim krizini yaşıyoruz. Yüksek sıcaklıklar, aşırı doğa olaylarından yola çıkarak “Neler oluyor?” sorusunu yönelttiğimiz Başkan Melike Baysal konuya ilişkin tespitinde, “Denizlerimizde, sularımızda ve içme suyunda da mikroplastikler var. Kutuplarda bile rastlanıyor. Türler yok oluyor, bazı türlerin göçleri şekilleniyor ve bu nedenlerle hastalıklar da yayılıyor. Bu hastalıklar, orman yangınları, seller sorunuzda bahsettiğiniz hayati tehlikelerdir ve giderek artmaktadır” diyor.
Mikroplastik, 5 mm’den daha küçük, çevrede kirliliğe sebep olan, çoğunlukla petrol türevli olup suda çözünmeyen, düzgün şekilli veya şekilsiz polimerik parçacıklara verilen isim.
Bunlar yediğimiz gıdalar nedeniyle vücudumuz da bile varlar.
Bu süreçten hayvanları ayırmak mümkün değil; insanları etkileyen bu süreçler aynı şekilde hayvanları da etkilemekte ve üstelik hayvanların gördüğü bu zarar hem hayvan sağlığı ve refahını, hem de özellikle zoonotik hastalıklar nedeniyle insan sağlığını da etkilemekte!
Bu nedenle, dünyada son yıllarda ‘Tek Sağlık Yaklaşımı’nın sıkça dillendirildiğini ifade eden Baysal, “Hayvanın, çevrenin ve insanın sağlığının birbirinden ayrılmaması şeklinde tanımlayabileceğimiz bu kavram aslında bütüncül bir yaşamı, bütüncül bakış açısını temsil etmektedir!” açıklamasında bulundu.
***
Tabii bu yaz için en çok endişe ettiğimiz Asya Kaplan Sineği!
Adı değişik olunca, etkilerinin de daha farklı olacağını hissediyoruz hemen.
Geçen yaz sivrisinekler Bursa’da dahil olmak üzere birçok ilde insanları hastanelik etti.
Aslında bu konu da çevre ile ilgili bir konu.
Bir iklim krizinin tam ortasındayız.
Tüm dünya etkileniyor elbette bu süreçten ama biz ülkemizi baz alalım:
Yağmurlar zamansız yağıyor ve seller oluşuyor.
Yoğun olarak sıcaklık artışları var.
Veteriner Hekim Baysal, “İşte bu değişiklikler, birçok canlının yaşama, beslenme ve üreme süreçlerini değiştiriyor, değişik türlerin göçüne de neden oluyor. Ülkemizde daha önceki yıllarda görmediğimiz sivrisinekleri görüyoruz, tabii doğal olarak onların taşıdığı hastalıklar da ülkemizde görülmeye başladı” diyerek uyarıyor.
Durum böyle olunca, ‘’vektör’’ adı verdiğimiz bu canlılarla mücadelenin de şekli değişti.
Konuyla ilgili, “Sivrisinek mücadelesi, şubat ayından ekim ayına kadar devam eden ve larva dönemine müdahale edilen bir süreçtir, günün her saati değil, üremenin olduğu saatlerde, durgun suların olduğu bölgelerde ilaçlama yapılır. Ülkemizde çok yaygın olan, pulvarizatörle, sokak aralarında yapılan ilaçlama asla önermediğimiz bir yöntemdir. Hem yararlı uçkunlara, hem de soluyan insan ve hayvanlara zarar verir” vurgusu yapan Baysal, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:
“Asya Kaplan Sineği, özellikle gün içinde, giysilerin üstünden ısırması ile biliniyor, alerjik reaksiyonlar gelişebiliyor insan ve hayvanlarda.
Bu nedenle, bu konuda sorumluluğu olan yerel yönetimlerde Veteriner İşleri Müdürlüğü kurulmasını, Halk Sağlığı birimlerinde bu konuda yetki ve sorumluluğu olan veteriner hekimlerin daha etkin çalışabilmesinin sağlanmasını dile getiriyoruz her platformda.
Belediyelerde çalışan veteriner hekimlerin yetki alanları çok geniştir ama ülkemizde ne yazık ki sadece sahipsiz hayvanların kısırlaştırılması boyutuna indirgenmiştir şaşırtıcı bir şekilde.
Saksı altlıkları, durgun su birikintileri, atık lastiklerin içinde biriken sular vektörlerin üremesi için uygun alanlardır, bireysel olarak da bunlarla mücadele edebiliriz!
Tabii bu cümleler gerçekten ürkütücü, hiçbirimiz bunları düşünmek istemeyiz. Ancak, içinde bulunduğumuz durum farklı türlerin popülasyonunun artmasına ya da daha önce yaşamadıkları bölgelerde de yaşayabilmelerine neden oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü, BM Gıda ve Tarım Örgütü ile BM Çevre Programı zaman zaman bir araya gelerek açıklamalar yapıyorlar. Bu açıklamalarda, dünyanın pandemiler çağında olduğundan, disiplinlerarası iş birliği olmadan, süreci yönetmekte zorluk çekeceğimizden, iklim krizi ve etkilerinden bahsedilmekte.
Bunlara dayanarak şunu söyleyebiliriz; üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmediğimiz, eğitim ve sağlık politikalarımızda köklü değişiklikler yapmadan yani anaokulundan itibaren canlı yaşamını korumayı öğretmeden ve sağlıkta koruyucu hekimlik ilkelerini benimsemeden öngöremediğimiz pek çok sorunla karşılaşabiliriz!
Dere yataklarına ev ve işyerleri yapmaya, sulak alanlar etrafına sanayi bölgeleri yapmaya devam edersek, ormanları maden sahaları ile yollar ile parçalamaya devam edersek, alışkın olmadığımız türlerle ve taşıdıkları hastalıklarla karşılaşmamız her zaman için mümkün.”
***
Tekrar belirtmekte fayda var:
Güneydoğu Asya kökenli Asya Kaplan Sivrisineği, ısırdığı yerde yaraya dönüşen, alerjik reaksiyonlar ortaya çıkarıyor.
Sinek, Dang Ateşi, Batı Nil, Sarı Humma, Zika ve Chikungunya virüslerini bulaştıran bir tür olarak biliniyor.
Ve kıyafetlerin üzerinden bile ısırabiliyor!
Sineğin akıllısı da bizi buluyor!