Bu sene ‘’Su hayattır, su gıdadır; kimseyi arkada bırakmayın’’ teması ile işlenen Dünya Gıda Günü, dünya yüzeyinin yüzde 71’ini kaplayan suyun, sadece yüzde 2,5’luk kısmının tatlı su olduğunu hatırlatması açısından oldukça önemli ve anlamlı.
Su insanlar, ekonomiler ve doğa için itici bir güçtür ve gıdamızın temelidir. Güvenli ve temiz içme suyu, beslenme ve gıda güvenliği açısından çok temel bir kriterdir.
Hızlı nüfus artışı, kentleşme, ekonomik kalkınma ve özellikle iklim değişikliği, gezegenin su kaynaklarını artan bir baskı altına sokuyor. Aynı zamanda, kişi başına düşen tatlı su kaynakları son yıllarda %20 azaldı ve onlarca yıldır süren kötü kullanım ve yönetim, yeraltı suyunun aşırı çıkarılması, kirlilik ve iklim değişikliği nedeniyle suyun bulunabilirliği ve kalitesi hızla bozuluyor. Bu değerli kaynağı geri dönüşü olmayan bir noktaya kadar uzatma riskiyle karşı karşıyayız.
Su sıkıntısının yaşandığı ülkelerde, özellikle kadınların, yerli halkların, göçmen ve mültecilerin, çiftlerin içinde bulunduğu 2,4 milyar insanın temiz suya ulaşmada güçlük çektiği biliniyor.
Suyun azalması, suyun insanlarda ve hayvanlarda direk kullanımı ile birlikte özellikle tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor.
Hayvanların susuz kalması, yaşamlarını tehlikeye attığı gibi, hayvansal gıdanın azalması, türlerinin azalması, biyoçeşitliliğin azalması ile birlikte ekosistemdeki olumsuz değişikliklere neden olacaktır.
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), BM Dünya Gıda Programı (WFP), Avrupa Birliği (AB) ve Gıda Krizine Karşı Küresel Ağ (GNAFC) Kuruluşunun diğer üyeleri tarafından açıklanan “Küresel Gıda Krizleri Raporu (GRFC) 2023” nun sonuçlarına göre ; gıda krizi yaşayan 58 ülke veya bölgede yaklaşık 258 milyon insan akut gıda güvencesi sorunu yaşarken acil gıda yardımına da ihtiyaç duyuyor.
Dünya genelindeki çatışmalar, aşırı doğa olayları, Kovid-19 salgınının olumsuz etkileri küresel gıda krizini tetikleyen çok önemli nedenler arasında ve akut gıda güvencesi sorununu ile yetersiz beslenmeyi tetikledi. Bu değerler, 7 yıldır hazırlanan GRFC raporunun en yüksek verileri olarak kayıtlara geçerken analiz edilen popülasyonun büyümesi de bunda etkili oldu. Gıda krizi bağlamından 5 yaşın altındaki 35 milyondan fazla çocuk, kilo kaybı ve akut yetersiz beslenme sorunu yaşıyor. Bunların 9,2 milyonu ise yetersiz beslenmenin yaşamını en tehdit edici biçimi olan ve çocuk ölümlerinin artmasından büyük rol oynayan aşırı kilo kaybı problemiyle karşı karşıya kaldı.
2021’de yüzde 21,3 olan akut gıda güvencesi sorunu yaşayanların oranı 2022’de 22,7’ye yükseldi. 2023 tahminlerine göre, incelenen 58 ülke veya bölgenin 38’inde 153 milyona yakın insanın yüksek düzeyde akut gıda kriziyle yüzleşmesi bekleniyor.
Ülkemize gelince…
Her alanda benimsenen neoliberal ekonomi politikaları, ülkemizi hayvancılık ve tarımda üretimden uzaklaştırmış, çevre sorunları özellikle küresel iklim krizinin ülkemizde de derinleşerek hissedilmesine neden olmuştur.
Özellikle Kovid 19 pandemisinden sonra yaşanan 6 şubat depremi ile birlikte değişen ekonomik koşulların bir an önce gözden geçirilmesi, üretim politikalarının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Yani ithalata dayalı hayvancılık ve tarımdan bir an önce vazgeçilmeli, kendi öz kaynaklarımız ile özellikle hayvancılık ve tarım desteklenerek, küresel kriz karşısında ulusal çözümlerimizi bir an önce belirlemeliyiz.
Hayvancılık ve tarımdaki yanlış politikaların sonuçlarından en çok çocuklarımız etkileniyor. 2021 yılı istatistiklerine göre; Türkiye’de 18 yaş altı yaklaşık 23 milyon çocuk bulunmakta, yani ülke nüfusunun yüzde 27’si çocuklardan oluşmaktadır. Bu çocukların da dörtte üçü okul çağındadır. Küresel gıda krizinin ülkemizdeki ekonomik krizle birleşmesinin sonucu olarak, son yapılan çalışmalar şu an okul çağındaki çocukların en az dörtte birinin okula aç gittiğini göstermektedir. TVHB olarak, okul çocuklarına her gün 1 yumurta 1 bardak süt desteği önerisini tekrar hatırlatmak istiyoruz.
2023 yılı Dünya Gıda Günü temasının son cümlesi olan ‘’kimseyi arkada bırakma’’ neoliberal politikaların yarattığı derin yoksulluğa karşı birlikte mücadeleyi ve eşit paylaşımı, adaleti, gıda güvencesini ifade etmesi açısından çok önemlidir.
Suyun ve dolayısıyla gıdanın güvencesi için, hükümetler de toplumlar da duyarlı davranmalıdır.
Hükümetlerin suyu daha iyi planlamak ve yönetmek için verilerden, inovasyondan ve sektörler arası koordinasyondan yararlanan bilime ve kanıta dayalı politikalar tasarlaması gerekiyor. Toplumlar da suyu olduğu gibi almayı bırakarak, günlük yaşamlarında kullanma şeklini iyileştirerek, yerel, mevsimlik, taze gıdaları tercih ederek ve israf etmeyerek suyu korumanın güvenli yollarını bulabilirler.
Saygılarımızla
Türk Veteriner Hekimleri Birliği
Merkez Konseyi